9 Şubat 2012 Perşembe

Tribün Nedir, Tribüncü Kime Denir ?

        Sevgili arkadaşlar, bu yazı tamamen - lan bu adamlar deli mi de bağırıyorlar - diyen arkadaşlarımız için yazılmıştır. Kurumlar ve kişiler hayal ürünü değil bizzat gerçektir.

        Şimdi canlar tribün aslında bir spor müsabakasında takımı izlemeye gelen kişilere ayrılmış o bölümdür ya. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok değil mi ? Anladıysanız devam ediyoruz, anlamadıysanız bu paragrafı tekrar okursunuz...

        İnsanlar para veriyorlar, harçlıklarından, kazançlarından kısıp gelip birde deli gibi bağırıyorlar. Kar kış demeden koreografi peşinde koşturuyor, üşüyor hasta oluyorlar. Peki neden ? Ne için bunca zahmet bunca uğraş bunca çile. Sana şu soruyu soruyorum dostum... Sen hiç aşık oldun mu ?

        Heh bak işte bu o senin bildiğin aşktan daha öte bir duygu. Anlamsız derecede savunursun bu sevgini bu sevdanı. Bir karşı cinse aşktan ötedir bu. Onunla güzel muhabbetler eder, yemekler yer, çaylar içer, kurabiyeler yer, güzel bir şarabı sonuna kadar içersin. Öpersin, öpülürsün sevişirsin. Senin yaşam tarzın neyse her şeyi yaşarsın. Ama bu farklı dostum, çok farklı. Tuttuğun takımın sana kattığı hiç bir şey yok. Güzel mutlu anlar ya da o gününü ve haftanı zehir eden anlar... 

        Tribünde bir hayat geçirmek diye anlatılabilecek bazı hikayeler var elbet. Ama bunları anlatıp sıkmayacağız, kimi bıçaklandı, kimi çocuğuna ilgi gösteremedi, kimi bu işten para kazandı, kimi karaborsanın kralı, kimi artistin önde gideni, kimi 12-13 yaşında velet ama tokat attığında ona arkasında 20 tane tribün reisi sana karşı... Tribün çokta boktan bir yer aslında ya da çürük elmalar çok :)

        Bir set ve o setin arkasına dizilmiş onlarca grup. Kimisi bir üniversitenin, kimisi orada tanışıp toplanmış, kimisi ufacık çocuklar. Hepsi bir amaç için oradalar. Takımlarını desteklemek.

        Sahada bulunan oyuncular minimum milyon € ları alırken sen cebinden para verir, bağırır, güçsüz düşer ve takım kaybederse üzgün eve dönersin. Peki takım kazanırsa ? o zaman cebindeki son kuruşa kadar helali hoş olsun diyebilirsin.

        Bunları yazarken pederin horultuları geliyor ama olsun dikkatim dağılmayacak. Sizleri mahrum bırakmayacağım bu yazılardan.

        Gol olduğunda, yada takımın herhangi bir branşta öne geçtiğinde sağındaki solundaki arkadaşını itip kakmak öpmek delirmektir bu sevda. O ter içinde olurken senin terinle karışması, ya da kapalı bir alandaysan o ter kokuları sana dünyanın en güzel kokuları gelebilir. Iyyyy deme lan deve. O adamın orada akıttığı ter tribüncü bir adam için bulunmaz nimettir. O ki evinden kalkıp o kadar soğuk yada sıcak havaya aldırmadan bi taraflarını yırtıyorsa sırf seninde desteklediğin takım için, o çok kıymetlidir bizim için ;)....

        Biz kardeşliği biraz da buradan öğrendik aslında. Elimizde suyla dolaşamayız mesela, o suyu içip bitiremeyiz de. Aldığımız su bizim değil aslında orada bizimle bağıran kardeşlerimizindir de aynı zamanda. Bir bardak sudan on kişi yudum alır. Kimse kimseninde yudumuna göz dikmez. Beraber gireriz maça, beraber çıkarız maçtan. Kimi son sigarasını beraber tüttürür, kimisi diğeriyle koyu bir sohbete dalar maç aralarında...

        Bizim için farklıdır bu sevda. Sen sevgilinle oynaşırken soğukta, biz kardeşlerimizle bağırarak ısınırız bu havada.

        Sen hiç aşık oldun mu ? Al o aşkı onla yüzle binle çarp yetmez işte.

        Tribüncü adam sadece tuttuğu takımın taraftarlarına değil, aksine rakip takımın taraftarlarına da büyük saygı duyar. Çünkü kalite rekabetten gelir düşüncesi vardır bizde. O adamın boynundaki farklı renkteki atkı bizim için saygı duyulası bir kavramdır. Biz farklı insanlara saygı duymayı da buradan öğrendik bak. Onun bizim aleyhimize söylediği bestelere, biz kafa yorup beste yapıp onlara söyleyerek neşelendik. Tribünde büyük bir sima vefat ettiğinde aynı safta namaz kılmayı da bize tribün öğretti.

        Yemek yemekten daha önemli bazen, bazen su içmekten bile. Susuz yaşayamazsın evet. Ama o ortama girdiğinde su aklının ucundan bile geçmez - abartmıyorum lan sende 3 gün susuz kal demedik, normal susamadan bahsediyoruz -.  

        Tribün kişiyi değil, kişiliği sevme yeridir. Bu yüzden farklı etnik kökenli insanlara tribüncüler laf etmezler. Onları ayrımcılık yaparak ötekileştirmezler. Neden mi ? Çünkü takıma gelen yıldız oyuncu o takım için ilk on birde oynayan oyunculardan farkı yoktur. Eğer takımı için çabalar ve katkı sağlarsa her zaman özeldir. Ama onun yıldızlığı, desteklediğimiz takıma gelene kadar değil, desteklediğimiz takımda yaptıklarıyla olur.

        Güzel kardeşim tribüne ayak basmadıysan bu yazıları zaten iğrenerek okudun. Biz biraz holiganız, biraz tribüncüyüz. Ama biz insanlığıda burada öğreniyoruz, insanlarıda burada tanıyoruz. Otobüse giderken çift yapar bir akbili bedavaya getiririz biz. 

        Neyse patateslerim kızardı ben şimdi onları yiyeceğim, siz bunları okurkende nam nam nam num num num yemiş olurum. - Lan hani karnın acıkmazdı susamazdın tribüncü nolduuuu ? - diyen dangalaklar çıkar. E be salak şu an evimdeyim :) İzleyecek maçta yok. 

        Kalın esenle.... Serinin ikinci yazısı da gelir. Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın...

1 yorum: